Geçtiğimiz günlerde, hayatımda derin izler bırakan çok özel bir düğüne katıldım. İsmail ve Merve’nin düğünü, sağır ve işitme engelli bir topluluğun ne kadar güçlü ve bağlı olduğunu gösteren bir düğündü. İsmail’i çocukluğumdan beri tanıyorum ve onu böyle mutlu görmek, beni de derinden etkiledi. Anne babamın sağır olması nedeniyle kendimi bildim bileli bu topluluğun içerisindeyim ve bu düğünde de onların yanında olmak benim için çok anlamlıydı.
CODA olmak aslında çocukluktan bu yana bir mücadeleyi, Sağır davasının bir parçası olmayı, konuşan kültürle Sağır Kültürü arasında hem bir köprü hem de çatışmanın ortasında olmayı gerektiriyor. Bu yolculuk, birçok kişinin hayatında önemli bir rol oynayarak, onların hayatında yer edinmeyi, beraber birçok mücadele hikayesi yazdığımızı farkettim.
Kimisinin sağlık sorunlarıyla ilgilendim, kimisine mesleki rehberlik yaptım, kimisinin eğitim hayatına katkıda bulundum. Bir kısmı çocukluk arkadaşlarım, bir kısmı anne babamın dostları, kimilerinin çocuğunun doğumunda yanlarında oldum, kimilerinin ise cenazelerinde acılarını paylaştım. Bu aslında anne babası Sağır Kültüründe yetişen birçok CODA kardeşimin yaşadığı ortak deneyim. Düğünde yaşayan birçok kişi hayatımın farklı dönemlerinde benimle yürümüşlerdi ve bu düğünde bir araya gelmek bir aile gibi hissetmek inanılmazdı.
Bu deneyim bana, birçok kişinin hayatında küçük ya da büyük dokunuşlar yapmanın ne kadar önemli ve anlamlı olduğunu bir kez daha hatırlattı. Birlikte geçirilen güzel günler, zorluklarla dolu anlar ve paylaşılan acılar, bizleri birbirimize daha da yakınlaştırmıştı. Orada olmak, insanların hayatlarına olumlu katkılar yapmış olmanın verdiği mutluluk ve gururla dolmama neden oldu. Her birinin yüzündeki tebessüm, hem geçmişte yaşananları hatırlamama hem de yarına daha heyecanlı ve mücadeleye daha sıkı sarılmama vesile oldu. Bu duygu, bana CODA olmanın ve Sağır Kültürü’nün bir parçası olmanın ne kadar değerli ve anlamlı olduğunu tekrar hatırlattı.
CODA olarak, topluluğumuzun bir parçası olmanın getirdiği sorumluluklar ve zorluklar, aynı zamanda hayatımın en değerli ödüllerini de beraberinde getiriyor. Her an onların yanında olmak, sevinçlerine ve hüzünlerine ortak olmak, bana büyük bir anlam katıyor. Bu düğünde hissettiğim duygular, bir kez daha ne kadar özel bir topluluğun parçası olduğumu ve onların yaşamlarına dokunmanın bana ne kadar büyük bir anlam kattığını gösterdi.
Elbette, CODA olmak ve içinde büyüdüğün bu toplumda hayatlara dokunmanın gururu ve tadı çok ayrı. Biz CODA’lar, sağır dünyasında büyümenin getirdiği mücadelenin içinde serpiliyor, sağır toplumunun her alanda verdiği kavgalara ortak oluyoruz. Küçük yaşlarda, bazı kelimelerin anlamını bile bilmezken tercümanlık yapıyoruz. Sokakta oyun oynamamız gereken yaşlarda, sadece ebeveynlerimizin değil, onların arkadaşlarının da tercümanlığını üstleniyor ve küçücük bedenlerimizle ağır süreçlere şahitlik ediyoruz.
Bu deneyimler bizi hayata güçlü hazırlarken, aynı zamanda düzenin sebep olduğu bitmeyen bir yorgunluk ve sürekli bir mücadele içinde olmaya itiyor. Ama günün sonunda kabul ediyorum ki;
Bu hayata bir daha gelecek olsam yine CODA olmayı, yine bu kavganın bir parçası olmayı seçerdim. Çünkü bu mücadele, hayatımıza anlam katıyor ve bizi biz yapıyor.
YAŞASIN SAĞIR KÜLTÜRÜ!